hikâyemiz...

1941 yılında helvacılık yapan Arnavut Sait Usta ile sohbetleri sırasında Sait Usta; artık bu işi götüremeyecek kadar yaşlandığını ve bu mesleği miras bırakacak kimsesi de olmadığından işini devir almak isteyene devredeceğinden söz eder. Bunun üzerine Hasan Usta helvacılık işine hevesli olduğunu, helvacılığı kendisine öğretirse bu işe talip olacağını söyleyince Sait Usta çok memnun olur ve el sıkışırlar; İmren Helva serüveni de böylece başlamış olur…
Hasan Usta, gündüz inşaatlarda, gece ise işin başında durmadan çalışır. Sabahları da 8 yaşındaki oğlu Ekrem’i boyu tezgaha yetişemediği için sandalye üzerinde satış yapsın diye bırakır. İkinci Dünya Savaşı sırasında memleketin üzerini kara bulutlar kaplamıştır. Un, şeker yoktur ve olanlar da karneyle dağıtılmakta ve hasat edilen buğdaylara da devlet seferberlik nedeniyle el koymaktadır. Hasan Usta elde kalan buğdaydan un, bağdaki üzümlerden de pekmez yapıp helva işini sürdürmeye devam eder.
Zor günleri çalışkanlığı ve yoktan var eden mantığıyla aşan Hasan Usta’nın işleri eşi ve oğlunun da desteğiyle iyiye gitmektedir. 1950 yılında Çeşme Ilıca’da Şantiye evlerinin inşası başlar. Alaçatı’nın ekonomisi de iyileşmiştir. Sinemalar, kasaplar da iş yapmaya başlamışlardır. Bu arada Ülfet Hanım da mahallenin bayanlarını toplayıp ayıkladıkları cevizlerle açtıkları baklavaları bakır sini tepsilerde satmaya başlarlar. İşler iyiye gitmektedir.
Oğulları Ekrem askerlik yaşı gelip de askere gidince karı-koca birbirlerine destek olurlar. Bu arada Osmanağa denilen mevkide “burada güzel lamba şişesi yetişir” dedikleri zeytin ağaçları büyür ve meyvelerini vermeye başlar. Hasan Usta, şimdiki merkez dükkanın bulunduğu yeri alarak kiradan kurtulur.
İşleri iyice oturtan Hasan Usta, tahin almak için gittiği İzmir’deki imalâthanelerden Taş Helva ve Tahin Helvayı da öğrenir. Hatta Hasan Usta bununla ilgili anısını İzmir’e tahin almaya gittiği imalathane sahibinin ustasını “dikkat et hırsız geldi, tarifleri çalmasın” diyerek uyardığını gülümseyerek anlatırmış.
Oğul Ekrem’in artık evlenme yaşı gelmiş de geçmiştir bile; araya aracılar konur, aynı sokakta Bakkal Memet’in beş kızından ikincisi olan Gülgün, Allah’ın emri Peygamber’in kavliyle istenir. Tek evlada güzel bir de düğün yapılır. Tek çocuk olmanın getirdiği sorumlulukla esnaf olmanın zorluğunu yıllarca hem ustalık hem de tezgahtarlık yaparak bıkmadan, yorulmadan omuzlarında taşıyan Ekrem Usta’nın en büyük yardımcısı hanımıdır. Çeşitleri arttırarak şuruplu tatlılara, limonata ve şırayı da eklerler.
Gün gelir ürünler yetişmez olur. En güzel işi kış aylarında tütün satımında kazanırlar. Alaçatılılarla, çevre köylerden gelenlerin beğenisini kazanan Revani, Kara
helva, Çeşme’den buz fabrikasından alınan tahta fıçının etrafına kırılarak tuzla salamura edilen buzun ortasına oturtulan ve kayışla döndürülen makinanın bakır kazan içindeki dondurması, yine Hasan Usta’nın yaptığı zamanın buzdolabında (içine kalıp buzların konulduğu odacık) soğutulan muhallebi, limonata ve şırası ile çevresinde meşhur olur.
Zaman içerisinde Ahmet Yar marka dondurma soğutucusundan sonra oğlu Hasan’ın doğumundan bir yıl sonra yine aynı markanın vitrinli buzdolabı alınır. Helvalar da odun ateşinden, zamanın modern mazotlu makineleriyle yapılmaya devam edilir.
Çok ünlü olan İmren Helva Evi’nde çok kalabalık zamanlarda aileye yardımcı olan oğlu Hasan ile kızı Zehra, küçük olmalarına rağmen ailenin eli ayağı olmuşlardır. Bu arada Hasan Usta iyice yaşlanmış ve 1977 yılında vefat etmiştir.
Ekrem Usta ve Gülgün Hanım’ın Hasan ve Zehra’dan sonra oğlu Kayhan da dünyaya gelir. Babalarının yolundan düsturundan sapmadan yetiştirilen çocukların, değişik mekanlarda çalıştırılarak pastacılık ve tatlıcılık yapmayı öğrenmeleri sağlanır. Dededen kalan miras olan helva, dondurma ve tatlıcılığı en iyi şekilde öğrenip, geliştirerek yollarına devam ederler.